Pazartesi, Aralık 05, 2016

Oğuz...

Ah bir de o beyazlar olmasa... yaşlanıyorum tabi ki... yaşlanıyoruz. Yaş alıyoruz. 
O değil de... çocukken ben, mahallemizde Oğuz isminde bir delikanlı vardı. Ben onbir yaşımdaydım o da herhalde 17- 18... bilemiyorum belki de 20. Oğuz, liseye kadar normal sağlıklı bir çocukmuş, sonra ne oldu bilmiyorum... bir çeşit kas motor rahatsızlığı olmuş. Elleri kafası sürekli titrer, konuşmasında da kekelerdi. Tüm bu olumsuz koşullar, rahatsızlığı Oğuz'un bizimle sohbet etmesine, aramıza karışmasına engel teşkil etmez, mahalleli, esnaf hepimiz onu severdik, kollardık. Rahmetli babacığım zaman zaman Oğuz'un saç sakal tıraşı geldi mi onu çağırır tıraş ederdi. Aradan uzun uzun yıllar geçti, ben evlendim mahalleden ayrıldım. Sonra hiç görmez oldum Oğuz'u. Yaşıyordu ama ortalığa çıkmıyordu anlaşılan. Ara ara aklıma gelirdi.
Bugün... Yıllar yıllar sonra... Oğuz'u çalıştığım hastanenin koridorunda gördüm. Az evvel.
Artık yaşlanmış, tekerlekli sandalyede... kafası sallanıyor hala. Saç trasi gençliğindeki gibi. Yine gençliğindeki gibi zayıf. Gözleri... Gözleri artık eskisi gibi bakmıyor. Merhaba dedim. Gözlerini kaçırdı. Yakınlarına "beni anlar mı" diye sordum. "Anlar ama hemen cevap vermez " dediler. "Babamı hatırlar mı acaba" dedim. "Yok, sanmıyoruz" dediler.
Ben Oğuz'a diyecektim ki "ben Kenan'ın kızıyım... hatırladın mı Kenan'ı?"... soramadım.
Babacığım olsaydı şimdi... Oğuz'un yanağını okşardı... gel bakalım seni bir tıraş edelim derdi.
Yıllar öncesine gittim geldim... Oğuz şimdi 49 yaşındaymış...

Hiç yorum yok: