Salı, Kasım 29, 2016
Sanalım... Banalım...Bunalımdayım :)
Oy oy merhabalar...
Bir sanal dünya irdelemesinden çok kendi sanallığımı da referans alarak bir öz eleştiri yapacağım. İğnenin haricinde küçük bir çuvaldız da söz konusu.
Sanal dünya ile haşır neşirliğim dört seneye yaklaşıyor. Dört senenin içinde belki on senede edinemeyeceğim arkadaşlıkları büyük dozlar halinde edindim. Çok ortamlara girip çıkan biri değildim. İlgi alanıma giren konulara benim kafamla yaklaşan başkalarının varlığı... müthiş. Mesela türk sineması. Benim için üzerinde konuşulacak, iciği ciciği çıkarılacak daha nice ayrıntısı var. Sanalla tanışmadan önce sadece bir seyirciydim, şimdi ise biriktirdiklerimi paylaşıyorum. Kimine göre gereksiz ayrıntılarım kimileri için çok çok değerli.
Farklı bölümlerde okuyan, kafası çalışan, akademisyen, avukat, doktor, mimar, öğretmen... akranım, küçüğüm, büyüğüm... onlarca insanı tanıdım sanalda. Değişik zevkler varmış, değişik müzikler, filmler, hayatlar, sorunlar varmış onlarca ortak şeylerin dışında.
Sanal ilişkileri kimi zaman gerçek hayata taşıdım, ete kemiğe büründürdüm. Tanımaktan zevk duydum, onur duydum. Bugün , tanımasaydım dediğim insan sayısı neredeyse hiç yok.
Şimdi kendimi eleştirdiğim nokta, gerçekte yüz yüze asla konuşmayacağımız şekillerde insanlara olan övgümüz, hitabımız . Ha belki o ortamda racon buydu, uydum. Zorla değil ya, seve seve. Ha ben bilmem ki gerçekte birilerine elmam, cancişim, börtüm böceğim diyeyim. Sanalda olunca oluyor ama :)
Şimdi belli bir yere kadar bu durum batmıyor, kaldırılıyor, hazmediliyor. İş ki, bu övgü bu yerlere göklere sığdıramama sendromu abarıyor kabarıyor, çekilmez bir hal alıyor. Soruyorum: Ulan hiç mi kötü yok aramızda? Hepimiz mi mükemmeliz? Şerbetliyiz?
Kendime de inanamıyorum, vay be ben neymişim diyorum. Benim ne derin bakışlarım var bir bilseniz, ben insanların halen bir siteyi okumasının tek nedeniyim. Bunu da biliyor muydunuz? Aynen bu. Samimi övgü ile samimi olmayanı idrak edebilecek yaştayım, oradan salak mı görünüyorum acaba diye kendi kendime sorduğum olur. Bir ay kadar önce böyle bir mesaj aldım. Bu sözlüğü halen okumamın tek sebebisiniz diyen. Vip'de yolculuk etmeye değecek bir genişleme hasıl oldu o an bende. İnsanım ben ya, hoşuma gidiyor tabi. Ama yalan! Sadri babanın bir filmde dediği gibi : Söyle beee... yalan da olsa hoşuma gidiyor. Demek isterdim. Ama demiyorum. Diyemiyorum. Yetti artık. Ben ben olmaktan çıktım gibime geliyor bazen. Çok zaman geçmeden bu abarmış yaklaşımın neden olduğunu anladım gerçi... bir oy. Bazen bunun adı oy olur, bazen bir kısacık yazı olur, bazense ben bu yazarla tanışıyorum havası vermek olur. Olur da olur. Oyy....
Ben de herkes gibiyim. Evde yemek yapıyorum, temizlik yapıyorum, çocuklarımı azarlıyorum her anne gibi, paspalım da, mükemmel bir anne değilim, dört dörtlük eş de değilim, belki hayırlı evlat da değilim. Gelişmiş zevklere sahip hiç değilim. Ha biraz sulandırıp şunu da eklesem yalan olmaz: Ben pırt yapan güzel bir kız değilim :)) Kendimde gördüğüm tek şey, senin benim herkesin anlayacağı kadar sade konuştuğum. Edebiyat parçalamadan, üstelik de komik.
Dört sene önce neydim? Şimdi neyim? Çilek değildim. Gene aynı şeyleri düşünürdüm, aynı şeyleri izlemekten zevk alırdım. Konuşup yazmaz, arşiv yapmazdım belki. Birilerinin bir yerleri hala okuyabilmesinin, orayı çekilir kılmasının sebebi değildim. Hala da olduğuma inanmıyorum . Kardeşim, ciğerim... At at da üsturuplu at. Ben de hoşnut olayım sen de :)
Allahtan, bu gibi kof sözler arada bir çıkıyor. Ben mesela çok beğendiğim yazarlara mesaj atıp sizi beğeniyor, zevkle takip ediyorum diyemem. Çünkü samimi gelmiyor bana. Öyle bir şekilde gelişir ki bazen, tanışırsın ve karşındaki sana veya sen ona gerçek fikrini olanca doğallığı ile söylersin.
Takip ettiğim çok az site var. Şimdi bir de facebook çıkmış. Bir hezeyanda herkes. Sürekli davetiye geliyor. Ben kusuyorum. Yeter diyorum. Hayatımdaki sanalı asgariye indirdim, bulaşmayın diyorum. Çilek bu kadardan ibaret diyorum. Bana film anlat, bilmediklerimi öğret diyorum. Hayatıma soktuklarım yeter diyorum. Stoğum doldu diyorum. Uza diyorum ...uza. Ve dahi yaylan. Yaylan ama toz kaldırma....
Ben ipin ucunu kaçırdım, bağlayabileceğimi sanmıyorum ey karî ama sen beni anladın değil mi?
Şimdi Melike Demirağ'dan gelsin.... Ninni !
NOT: Bu yazıyı 2007'de kaleme almışım... sevdim.. güzel yazmışım :)))
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder