Perşembe, Aralık 13, 2018

Sosyolog bir dahi... şair aşkı... edebiyatçıların kaybedilen evlatları






Dün bir  sosyal paylaşım sitesinde  ODTÜ'nün efsane hocası olarak adlandırılan sosyolog Ulus Baker'in kısa bir biyografisine denk geldim. İşin doğrusu ilk defa adını duydum. Çok ilginç buldum çünkü 47 yaşında vefat eden Ulus Baker; 7 dil bilen, ders verdiği yabancı öğrencilerden sorularını kendi dillerinde sormasını isteyen, sabah akşam votka ile beslenen, kahvaltı olarak bira içen, düşen gözlük camını taktırmayıp o halde ders veren, kılık kıyafetine ve kişisel temizliğine de önem vermeyen aşmış bir dahi imiş. Böyle bir kafa normal değil, anormal, normalüstü bir nevi. Siyaset bilimi, felsefe, futbol, müzik vs gibi çok geniş bir yelpazede birikimi olan, öğrencileri tarafından çok sevilen bir kişilikmiş. Annesi şair, babası ruh bilimci, kendisi Rusya doğumlu. Hikayesi garip ve kalabalık; aslında yaşamdan kopuk ama hayata dair çokca fikir üretebilmiş bu insanın babası bir hasta yakını tarafından öldürülüyor. Annesi Kıbrıs'lı bir şair, adı da Pembe Marmara. Acaba Nilgün Marmara ile bir yakınlığı mı var derken... İşte benim internetteki sosyolog, şair aşkı ve edebiyatımızdaki baba-oğul ilişkilerine dair gezintim burada başladı.

Önce bu dahi insanın resimlerini arattım. Uzun uzun inceledim. Sonra annesi Pembe Marmara'yı arattım. Annesine benzettim. Nilgün Marmara ile bir ilişki bulamadım. Daha ilginç birşey buldum. Pembe Marmara ve şair Ümit Yaşar Oğuzcan'ın mektuplar vasıtasıyla yaşadıkları aşka rastladım. Uzun süre mektuplaşan,  biri Kıbrıs'ta biri Adana'da yaşayan ikili bir süre sonra nişanlanmaya karar veriyor ve mesafenin uzaklığından dolayı, Ümit Yaşar , Pembe'ye mektupla bir nişan yüzüğü gönderiyor, böylece ayrı ayrı şehirlerde birbirlerinden uzakta nişanlanıyorlar. Tam şairlere yaraşır bir davranış gerçekten de. Derken bir süre sonra Pembe Marmara'nın ağabeyi Ümit Yaşar Oğuzcan'ı buluyor, tanışıyorlar. Kıbrıs'a dönüşünde ise kızkardeşine onun uygun bir damat adayı olmadığını, kısa boylu ve kekeme olduğunu söylüyor. Sebebi bu mudur bilinmez ama bu sevda defteri kapanır. Daha sonrasında Pembe hanım ruh bilimci Sedat Baker ile evlenir ve yazılanlara göre bu evlilikte aradığı mutluluğu bulamaz ve içine kapanık bir yaşam sürer.

Tahmin edeceğiniz gibi bir sonraki durağım da Ümit Yaşar Oğuzcan oldu haliyle. Sevdiğim dizelerin sahibi Ümit Yaşar Oğuzcan'ın çirkinliğinden dem vurulur onu bilirdim. Hatta hep sevdiğim yazarlar, şairlerin tipine bu yüzden dikkat kesilirim veya çok güzel kadınlarla birlikte olan çirkin erkeklerin şairane, entelektüel bir yönü olduğuna inanırım nedense. 

Hasılı birden kendimi Ümit Yaşar'ın biyografisini okurken buldum. Bu güzel adam 24 kere intihara teşebbüs etmiş, her seferinde kurtarılmış fakat onun bu durumu aile içinde büyük bir huzursuzluğa sebep olmuş. Henüz 17 yaşında oğlan oğlu Vedat babasının bu durumundan ötürü nefret eder hale gelmiş. Anlaması aslında hiç de zor değil. Canım Vedat. Sonra ne oluyor biliyor musunuz; bu gencecik delikanlı kendisini Galata Kulesi'nden atarak intihar ediyor. Rivayet o ki; genç Vedat'ın avucunda bir kağıt parçası buluyorlar; üzerinde "Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir" yazıyor. Nasıl bir dram! O tarihten itibaren Ümit Yaşar hayata küsüyor ve oğlu için "Galata Kulesi" şiirini yazıyor. O kadar dokunaklı sözleri var ki, okurken taş kesildim. Vedat'ın intiharı Galata Kulesi'nden edilen son intihar olmuş bu arada çünkü sonrasında kuleyi ziyarete kapatmışlar. İşte o şiirden bir kaç dize...

6 Haziran  1973
pırıl pırıl bir yaz günüydü
aydınlıktı, güzeldi dünya
bir adam düştü o gün Galata Kulesi'nden
kendini bir anda bıraktı boşluğa
ömrünün baharında
bütün umutları ile birlikte
paramparça oldu
bir adam düştü Galata Kulesi'nden
bu adam benim oğlumdu

Vedat'ın acı hikayesinden sonra, oğlunu hastalık, intihar sebebi ile kaybeden diğer edebiyatçıların hikayesine yelken açtım. 

Halit Ziya Uşaklıgil'in diplomat olan oğlu Vedat, girdiği bunalım sonucu intihar etmiş. Peyami Safa'nın oğlu Merve Safa; askerliğini yaparken rahatsızlanıp ölüyor. Namık Kemal'in torunu Cezmi; müzik öğretmenine aşık oluyor, karşılık alamayınca tabanca ile intihar ediyor. Reşat Nuri Güntekin'in oğlu Aksel öldüğünde Güntekin bir daha evlat acısı kaldıramayacağım diyerek evlat sahibi olmaya tövbe ediyor. Zor imtihanlar bunlar. Halit Fahri Ozansoy'un oğlu Gavsi de babası ile ettiği bir tartışmanın ardından evi terkediyor. Ozansoy oğluna "seni evlatlıktan reddediyorum" diyor ve işte vade, bir süre sonra genç Gavsi vefat ediyor. Bu babanın vicdan azabını düşünebiliyor musunuz? Mehmet Akif Ersoy'un çok düşkün olduğu ve bambaşka bir hayat yaşayıp bir kamyon kasasının arkasında soğuktan donarak ölmüş bulunan oğlu Mehmet Emin Ersoy... 

Böyle böyle günün sonunu getirdim işte. Hayat be...


Hiç yorum yok: